Arslantepe Höyüğü UNESCO Listesinde
2014 Yılında, UNESCO (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu) Dünya Mirası Geçici Listesi'ne girmeye hak kazanan Arslantepe Arkeolojik Alanının kalıcı listeye girmesi için yapılan çalışmalar sonucunda; Çin'in ev sahipliğinde 26 Temmuz 2021 tarihinde online olarak gerçekleştirilen UNESCO 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında, Anadolu’nun en eski şehir devletinin kurulduğu Arslantepe Höyüğü’nün UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kaydedilmesine karar verildi. Geç Kalkolitik Dönem'den Demir Çağı’na kadar geçen tarihsel sürecin buluntularına rastlanan, Hititlerden Roma ve Bizans’a kadar pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Malatya’nın Battalgazi ilçesindeki Arslantepe Höyüğü, UNESCO Dünya Mirası Kalıcı Listesi'ne girdi. İtalya Roma Üniversitesi Arkeoloji Bölümü ile Malatya Müze Müdürlüğü iş birliğiyle her yıl yaz döneminde başlayıp sonbahara kadar süren kazıların devam ettiği Arslantepe Höyüğü, Açık Hava Müzesi olarak tarih severlere hizmet veriyor. Anadolu’da ‘İlk Şehir Devleti’nin yapılarının ortaya çıkarıldığı Arslantepe Höyüğü'nde 2019 yılında yapılan kazılarda çok sayıda tarihi materyal ve eser bulundu. İtalya Kazı heyeti tarafından yapılan kazılarda seramik parçalarından fincana, ok ucundan boncuk tanelerine, kemik alet ve ağırşaklardan, çakmak taşlarından müzik aletlerine ve 5 bin 700 yıllık çocuk iskeletine rastlanıldı.
ARSLANTEPE ÖREN YERİ AÇIK HAVA MÜZESİ
Malatya’nın 7 km. kuzeydoğusunda, Fırat ırmağının (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Bahçebaşı Mahallesi 1194 parselde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün kültür dolgusu, 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö.5500 yıllarından M.S.11.yy’a kadar yerleşim gören höyük, M.S.5-6yy’lar arasında Roma köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır.
Arslantepe Höyüğü, Adana Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 20/01/1989 tarih ve 191 sayılı kararı ile korunması gerekli I ve II. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenmiştir. Sivas Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 10/11/2017 tarih ve 3967 sayılı karar ile I. ve III. derece arkeolojik sit olarak sınırları belirlenmiştir. 2020 yılında ise Unesco ana listeye geçiş adaylık sürecinde sit sınırları genişletilmiştir.
Arslantepe’de ilk kazılar 1930’larda Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından yapılmıştır. Özellikle kazı Geç Hitit tabakalarında yapılmıştır. Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu ve giriş kapısının iki yanında iki arslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile bir Geç Hitit Sarayı bulunmuştur. Bu eserler o tarihlerde Malatya’da müze bulunmadığı için Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürülmüş ve halen orada sergilenmektedir. (2011 yılında Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde bulunan eserlerden; kral, 2 aslan ve 12 duvar kabartmasının birebir kopyaları Malatya Valiliği tarafından Heykeltıraş Cengiz Göğebakan’a yaptırılarak Arslantepe Höyüğü Ören yeri girişine yerleştirilmiştir.)
II.Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız Arkeolog C.Schaeffer alanda birkaç derin sondaj açmışsa da sürekli kazılar 1961’de, önce Salvatore M.Puglisi, sonra da Alba Palmieri başkanlığında Roma “La Sapienza Üniversitesi”nden bir ekip tarafından başlatılmıştır. Palmieri’nin 1990’da ölümünden sonra kazı başkanlığını 2019 yılına kadar yine aynı Üniversiteden Marcella Frangipane sürdürmüş olup, 2020 yılı itibariyle Francessa Balossi başkanlığında çeşitli ülkeler ve Türkiye’den oluşturulmuş ekiple kazı çalışmalarına devam edilmektedir.
Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö.3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500’lere ait tapınak, ikibini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler göstermektedir ki o dönemde Arslantepe, aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkezdir.
5.bin yılın sonundan 4.bin yılın sonuna kadar olan zaman süresi içinde Malatya’nın bu bölgesi her ne kadar Yukarı Mezopotamya’nın bir parçasını oluşturmaktaysa da tam anlamıyla yerel özelliklerini yitirmemiştir. Özellikle 4.bin yılda Arslantepe Orta Fırat bölgesindeki yerleşmeler içinde önemli bir yer tutmaktadır. Geç Kalkolitik Çağ’da yerel yüksek tabakalardan oluşan sınıf, politik ve dinsel egemenliğin yanı sıra ekonomiyi, ürün ve üretim idaresini ellerinde tutmaktaydı.
Yörenin su kaynakları bakımından zengin, dolayısıyla tarım için son derece uygun, ayrıca sık sık taşan Fırat Irmağı’nın taşkın alanı dışında kalması gibi ayrıcalıkları, Arslantepe’nin en azından M.Ö.5.bin yıldan Bizans Dönemi’ne kadar kesintisiz olarak iskan edilmesinde önemli etkendir. Yörenin doğal yapısından kaynaklanan gücü, yüksek tarım potansiyeli ile birleşince Arslantepe, topraklarını denetim altında tutabilen ve bölgedeki hammaddeyi işleyen ya da en azından işlenmesini organize eden egemen bir merkez konumunu kazanmıştır.
Saray kompleksinde arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kılıç, hançer gibi silahların yanı sıra yüksek ayaklıklı meyvelikler ve Mezopotamya tipi uzun vazolar da ele geçmiştir. Ayrıca sarayın hemen yanında M.Ö.2900’tarihlenen önemli bir kişinin (belki bir kralın) mezarı da ortaya çıkarılmıştır. Mezardaki zengin ölü hediyeleri ve mezarı kapatan taş kapak üzerinde bulunan kurban edilmiş 4 genç insan cesedi, bu mezarın bir kral mezarı olduğunu düşündürmektedir.
Geç Uruk (M.Ö. 3700-3100) Dönemi’ne ait yapılar büyük yangınlarla ortadan kalktıktan sonra ortak kullanım alanı terk edilmiş, yerli geleneğe yabancı topluluklar yerleşmiştir. Bunu, gerek yerleşim düzeni ve konutlar, gerekse Doğu Anadolu-Transkafkasya kökenli çanak-çömlekler kanıtlamaktadır. Yerleşmenin ekonomik ve kültürel özellikleri bu yeni gelenlerin temelde kırsal, büyük olasılıkla yarı göçebe küçük topluluklardan oluştuğunu gösterir.
Arslantepe’de, Erken Tunç Çağı II (M.Ö.2700-2500)’nin başlangıcında Torosların kuzeyinde kalan bütün bölge Erken Tunç I’deki etkileri hala süren Suriye-Mezopotamya kültüründen kopmuş ve Doğu Anadolu-Transkafkasya kökenli geleneklere dayanan özgün ve incelikli bir kültür ortaya koymuştur.
3.bin yılın ikinci yarısında Erken Tunç III (M.Ö.2500-2000)’de bölgede yerel kültüre dayanan ve Anadolu’nun kentleşme geleneğine uygun bir yerleşme düzeninin yanı sıra surlarla çevrili kentlerin inşa edilmesine yol açan yeni bir süreç başlamıştır. Arslantepe’deki bu yerleşme Erken Tunç II’nin teraslar üstündeki geniş odalı büyük evlerini kullanmayı sürdürmüş ancak tepenin yamacından aşağıya doğru gelişmiştir.
M.Ö. 2000 yılında Arslantepe, Fırat Nehri’ne doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun Melidia-Meliddu adıyla şehri olarak kullanılmıştır. Bu yerleşim tepenin kuzey-doğu yamacına açılan şehir kapısı ve avlusuyla Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Geç Hitit şehri olarak kullanılmıştır.
M.Ö. 5.binden M.Ö.712 tarihindeki Asur istilasına kadar yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Arslantepe daha sonra bir süreliğine terk edilmiş, M.S. 5-6.yy’lar arasında ise Roma Dönemi köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü olarak yerleşimini tamamlamıştır.
Arslantepe Höyüğündeki kazı ve restorasyon çalışmalarına 2020 yılı itibariyle Roma La Sapianza Üniversitesinden Francessa Balossi başkanlığında çeşitli ülkeler ve Türkiye’den oluşturulmuş ekiple devam edilmektedir. Eserler Malatya Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.
Valiliğimiz tarafından 2010 yılında itibaren başlatılan çalışmalarla, Arslantepe höyüğünün etrafı taş duvarla örülerek üzeri ahşap parmaklıklarla çevrelenmiş, kayrak taşından yürüyüş yolları ile ahşap halatlı korkuluklar yapılarak, bilgilendirme tabelaları konulmuştur. Arslantepe höyüğünde bulunan geç kalkolitik döneme ait kerpiç saray yapısının üzeri modern koruma sistemi sağlayan bir çatı ile kapatılmıştır. Ören yeri girişinde, Tunç devrine ait kerpiç ev örneği yapılmış ve Anadolu medeniyetleri müzesinde bulunan kral, iki aslan heykeli ve duvar kabartmalarının birebir taş kopyaları yerleştirilerek Arslantepe höyüğü, Ören yeri olarak 2011 yılında ziyarete açılmıştır.
Pazartesi günleri hariç haftanın her günü kışın 08:00-16:45 yazın 08:00-19:00 saatleri arası açık olup giriş ücretsizdir.