Malatya, Doğu Anadolu Bölgesi'nin batısında, doğu-batı ve kuzey-güney doğrultusunda uzanan yolların kavşağında bulunmaktadır. Orta Asya, Orta Doğu ve Mezopotamya’dan gelen ticarî yolların kesişmesi ve batıya geçit veren bir konumda bulunması nedeniyle Malatya, tarihin her döneminde önemli bir yerleşim merkezi olmuştur.
Kadim dünyanın birçok medeniyetine beşiklik yapmış olan, bağları, yeşil doğası ve suyu ve en önemlisi de kayısısı ile her dönemin incisi, Anadolu tarihinin zenginliğini yansıtan bir güzel şehir. İsminin tarihi Hititlere kadar uzanan; kültürlerin kucaklaştığı Doğu Anadolu’nun güzide şehri Malatya Hitit kaynaklarında “Maldiye” olarak ifade edilen şehrin adı, Asur ve Urartu kaynaklarında “Melid”, “Melide”,“Melitea”, “Meliddu” ve “Malita” olarak geçmektedir. Geç Hitit kent devletleri döneminde “Militia” olarak anılan şehir, Roma Dönemi’nde ise “Melita” ya da “Melitene” olarak adlandırılmıştır. Tarihi süreç içerisinde benzer değişikliklere uğrayan şehrin adı, günümüze “Malatya” olarak ulaşmıştır. 1979-1986 yılları arasında, Orduzu beldesinin 40 km kuzeydoğusundaki Cafer Höyük yakınlarında, Fırat Irmağı ile Değirmendere’nin birleştiği alandaki höyükte yapılan kurtarma kazıları sonucunda üç kültür katı saptanmıştır.
Yapılan çalışmalar sonucunda en üstteki katmanda Bizans nekropolü, onun altında ilk Tunç Çağı kalıntıları, en alt katmandaysa Neolitik yerleşmenin kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. İl merkezinin 7 km doğusundaki Arslantepe Höyüğü’nde 1932’ de başlayan arkeolojik kazılardan elde edilen bulgulara göre ise, bu bölgenin Kalkolitik Çağ’dan İslam dönemine kadar yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.
Dünyanın Kayısı Başkenti
Malatya’nın günümüzde en önemli değerlerinden biri de yöre halkının “mişmiş” dediği kayısı, Malatya ile özdeşleşmiş meyvedir. Tarihi kaynaklara göre Türkistan, Orta Asya ve Batı Çin bölgelerinin kayısının ana vatanı olduğu sanılmaktadır. Kaynaklarda belirtildiğine göre, kayısı Büyük İskender’in Doğu Seferi sırasında (MÖ IV yy.) Anadolu’ya getirilmiştir. Anadolu’da 2000 yılı aşkın bir süredir kayısı üretimi yapıldığı tahmin edilmektedir. Zamanla Malatya bu üretimde Türkiye’de ve dünyada birinci sıraya yükselmiştir. Kayısının kalite üstünlüğü, renk, tat, yapı ve nem gibi özelliklerinden kaynaklanmaktadır. Malatya kayısısını değerli kılan, kuru madde miktarının yüksek olması. Türkiye’nin en önemli kayısı üretim merkezi olması itibariyle Malatya, kuru kayısı ihracatında özel bir konuma sahiptir. Türkiye’de taze kayısı üretiminin %50’sinden fazlasını sağlayan ilimizde, üretim yoğun olarak kuru kayısıcılığa yöneliktir. Üretilen kayısının önemli bir bölümü (%90) kurutulmakta ve kurutulan kayısının yaklaşık % 90-95’i ihraç edilmektedir. Malatya, dünya kuru kayısı üretiminin %65-80’ini karşılamaktadır.
Ayrıca su kaynaklarının önemli bir yer tuttuğu şehirde, yeşil belde Gündüzbey’in ilerisinde, Kozluk köyünde, Pınarbaşı denilen yerdeki Derme Suyu Malatya tarihinde özel bir yere sahiptir. Şehrin kuzeyinde, batı-doğu yönünde Tohma ile Fırat uzanırken, yükselti farkı yukarıda kalan ve kadim nehirlerin sularından yararlanamayacak olan Malatya Ovasına su güneydoğudaki Derme’den kanallarla getirilmiştir. 1990lı yılların ortalarına kadar hem içme hem sulama suyu olarak kullanılan Derme günümüzde sadece içme suyu şebekesine yetebilirken, tarım alanları Çat Barajı başta olmak üzere muhtelif kaynaklardan gelen sularla beslenmektedir.
Derme, Evliya Çelebi’nin “Aspazon (Aspuzu); suları, havası ve bolluğuyla yeryüzünün tüm öbür bağlarından, bahçelerinden üstündür.” dediği şehre can suyu olmuştur. Derme Suyu’nun beslediği geniş ve bereketli Malatya Ovası'nda yerli ve yabancı gezginlerin lezzetini öve öve bitiremediği kayısı, kiraz, üzüm, elma, armut ve ayva başta olmak üzere birçok meyve geçmişte olduğu gibi günümüzde de yetiştirilmektedir.
NEMRUT DAĞI
Nemrut Dağı Milli Parkı, Pütürge’nin Büyüköz köyü ile Adıyaman’ın Kâhta ilçesinin sınırları içerisinde yer almaktadır. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için, 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı’nın yamaçlarına yaptırdığı mezar ve anıtsal heykeller Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmış olup, 8-10 metre yüksekliktedir.
Eski çağlarda Kommagene olarak anılan bölgede I. Mithradates tarafından bağımsız bir krallık kurulmuş; krallık, onun oğlu I. Antiochos (M.Ö. 62-32) döneminde önem kazanmıştır. M.S. 72 yılında Roma’ya karşı yapılan savaşın kaybedilmesinin ardından krallığın bağımsızlığı sona ermiştir.
Nemrut Dağı’nın doruğu yerleşme yeri olmayıp, Antiochos’un tümülüsü ve kutsal alanlardır. Tümülüs, Fırat Nehri geçitlerine ve ovalarına hâkim bir noktadadır. Kralın kemiklerinin ya da küllerinin ana kayaya oyulmuş odaya konulduğu ve 50 metre yüksekliğinde, 150 metre çapındaki tümülüs, küçük kaya parçalarıyla örtülerek koruma altına alınmıştır. Her ne kadar yazıtlarda kralın mezarının burada olduğu belirtiliyorsa da bugüne kadar keşfedilememiştir.
Doğu ve batı teraslarında Antiochos ile tanrı ve tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunmaktadır. Batı terasında eşsiz bir aslanlı horoskop yer almaktadır. Heykeller Helenistik, Pers sanatı ve Kommagene ülkesinin özgün sanatı harmanlanarak yontulmuştur. Bu anlamda Nemrut Dağı’na Batı ve Doğu uygarlıklarının köprüsü denebilir.
Kommagene Krallığı’nın tarih sahnesinden silinmesiyle Nemrut Dağı’ndaki eserler yaklaşık iki bin yıl boyunca yalnızlığa terk edilmiştir. 1881 yılında yöreyi görevli olarak gezen Alman mühendis Karl Sester, Nemrut Dağı heykellerine rastlamış ve İzmir’de bulunan Alman Konsolosu’nu, Kommagene Krallığı’na ait harabeleri, tanrı heykellerinin oturtulduğu kaidelerin arkasındaki Grekçe yazıtları göremediğinden Asur harabeleri zannederek haberdar etmiştir. Karl Sester, dev heykelleri keşfetmenin heyecanıyla bu hataya düşmüştür. 1882 yılında Otto Puchstein ve Karl Sester Nemrut’ta inceleme yapmıştır. Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü Osman Hamdi Bey 1883 yılında bir ekiple gelip Nemrut’ta çalışmıştır. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Amerikan arkeolog Theresa Goell ve Alman Karl Doerner; Nemrut ve yöresinde kazı, araştırma ve inceleme yapmışlardır.
Turizm sezonu boyunca Nemrut’u ziyaret eden yerli ve yabancı turistler arkeolojik alanı gezmekte ve güneşin eşsiz güzellikte doğuş ve batışını izlemektedir.
Nasıl Gidilir: Malatya’dan Nemrut’a, yaklaşık 100 kilometrelik Malatya-Pütürge-Tepehan-Büyüköz köyü yolu takip edilerek ulaşılmaktadır.
ARSLANTEPE
İlk Kılıçlar, Kerpiç Saray, Gücün Merkezileşmesi ve Devletin İnşası
2014 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi geçici listesine alınmış olan Arslantepe Höyüğü 26 Temmuz 2021 tarihinde Çin'in ev sahipliğinde yapılan UNESCO 44. Dünya Miras Komitesi toplantısında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne alındı.
Arslantepe Höyüğü Malatya’nın 7 km. Kuzeydoğusunda, Fırat ırmağının (Karakaya Baraj Gölü) batı kıyısı yakınındaki Orduzu Beldesinde yer alan Arslantepe Höyüğü’nün Kültür Dolgusu 30 m. yüksekliğindedir. M.Ö.5000 yıllarından M.S.11.yy’a kadar yerleşim görmüştür. M.S.5-6yy’lar arasında Roma köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır.
Arslantepe’de ilk kazılar 1930’larda Louis Delaporte başkanlığında bir Fransız ekip tarafından yapılmıştır. Özellikle kazı Geç Hitit tabakalarında yapılmıştır. Kazılarda taş üzerine alçak kabartma ile dekore edilmiş avlu ve giriş kapısının iki yanında iki aslan heykeli ve karşısında devrilmiş bir kral heykeli ile bir Geç Hitit Sarayı bulunmuştur. Bu eserler o tarihlerde Malatya’da müze bulunmadığı için Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne götürülmüş ve halen orda sergilenmektedir.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız Arkeolog C. Schaeffer alanda birkaç derin sondaj açmışsa da sürekli kazılar 1961’de, önce Salvatore M.Puglisi, sonra da Alba Palmieri başkanlığında Roma “La Sapienza Üniversitesi”nden bir ekip tarafından başlatılmıştır. Palmieri’nin 1990’da ölümünden 2020 tarihine kadar Marcella Frangipane sürdürmüştür.
Frangipane’nin emekliye ayrılması nedeniyle aynı üniversiteden yıllardır beraber çalıştıkları Profesör Doktor Francesca Balossi Restelli halen kazı başkanlığını yürütmektedir.
Höyükte yapılan kazılar sonucunda; M.Ö.3300-3000 yıllarına ait bir kerpiç saray, M.Ö.3600-3500’lere ait tapınak, iki bini aşkın mühür baskısı, kaliteli metal eserler bulunmuştur. Elde edilen veriler göstermektedir ki o dönemde Arslantepe, aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi, dini ve kültürel bir merkezdir.
5.bin yılın sonundan 4.bin yılın sonuna kadar olan zaman süresi içinde Malatya’nın bu bölgesi her ne kadar Yukarı Mezopotamya’nın bir parçasını oluşturmaktaysa da tam anlamıyla yerel özelliklerini yitirmemiştir. Özellikle 4.bin yılda Arslantepe Orta Fırat bölgesindeki yerleşmeler içinde önemli bir yer tutmaktadır. Geç Kalkolitik Çağ’da yerel yüksek tabakalardan oluşan sınıf, politik ve dinsel egemenliğin yanı sıra ekonomiyi, ürün ve üretim idaresini ellerinde tutmaktaydı. Yörenin su kaynakları bakımından zengin, dolayısıyla tarım için son derece uygun, ayrıca sık sık taşan Fırat Irmağı’nın taşkın alanı dışında kalması gibi ayrıcalıkları, Arslantepe’nin en azından M.Ö.5.bin yıldan Bizans Dönemi’ne kadar kesintisiz olarak iskân edilmesinde önemli etkendir. Yörenin doğal yapısından kaynaklanan gücü, yüksek tarım potansiyeli ile birleşince Arslantepe, topraklarını denetim altında tutabilen ve bölgedeki hammaddeyi işleyen ya da en azından işlenmesini organize eden egemen bir merkez konumunu kazanmıştır.
Kerpiçten yapılmış anıtsal binaların bulunduğu geniş bir ortak kullanım alanı, 4.bin yılın sonlarında (M:Ö.3300-3000) tepenin güney-batı yamacında en az 2600m2’lik bir alana yayılmıştı. Bu alanda büyük olasılıkla farklı işlevlere sahip çeşitli yapılar yer almaktaydı. Ortaya çıkarıldığı kadarıyla bu kısım görkemli mimari ve işlevsel açılardan farklı bölümlerden oluşan büyük bir yapı topluluğudur. Çok amaçlı düzeninden dolayı bu anıtsal yapı topluluğu Saray olarak nitelendirilebilir. Sarayın koridor duvarları baskı motif ve duvar resimleri ile bezenmiştir. Binanın çeşitli bölümlerinde çok sayıda mühür baskısının bulunması, idari etkinliklerin yoğunluğunu ve bu işlerde, malları depolardan alma ve mühürleme yetkisi bulunan çok sayıda memurun çalıştığını ortaya koymaktadır. Duvarlardaki zengin bezeme ve kabartmalarda gücü simgelemektedir. Bu bütün etkinliklerin merkezileştirildiği, kayıt amacıyla etkin bir mühürleme sisteminin kullanıldığı ve giderek bürokrasinin geliştiği, güçlü siyasi ve dini kurumları olan bir devlet sisteminin doğuşuna kanıttır. Geçmişte daha çok dinsel amaçlar için yapılan büyük yapı ilk kez başka işlevlerde kazanıp içinde kamu hizmetlerinin de görüldüğü, mimari açıdan gelişmiş, böylece Yakın Doğu’da sarayın başlangıcını oluşturmuştur.
Saray kompleksinde arsenikli bakır alaşımlı, gümüş kakmalı kılıç, hançer gibi silahların yanı sıra yüksek ayaklıklı meyvelikler ve Mezopotamya tipi uzun vazolar da ele geçmiştir. Ayrıca sarayın hemen yanında M.Ö.2900’tarihlenen önemli bir kişinin (belki bir kralın) mezarı da ortaya çıkarılmıştır. Mezardaki zengin ölü hediyeleri ve mezarı kapatan taş kapak üzerinde bulunan kurban edilmiş 4 genç insan cesedi, bu mezarın bir kral mezarı olduğunu düşündürmektedir.
Geç Uruk Dönemi’ne ait yapılar büyük yangınlarla ortadan kalktıktan sonra ortak kullanım alanı terk edilmiş, yerli geleneğe yabancı topluluklar yerleşmiştir. Bunu, gerek yerleşim düzeni ve konutlar, gerekse Doğu Anadolu-Transkafkasya kökenli çanak-çömlekler kanıtlamaktadır. Yerleşmenin ekonomik ve kültürel özellikleri bu yeni gelenlerin temelde kırsal, büyük olasılıkla yarı göçebe küçük topluluklardan oluştuğunu gösterir.
Arslantepe’de Erken Tunç Çağı II (M.Ö.2700-2500)’nin başlangıcında Torosların kuzeyinde kalan bütün bölge Erken Tunç I’deki etkileri hala süren Suriye-Mezopotamya kültüründen kopmuş ve Doğu Anadolu- Transkafkasya kökenli geleneklere dayanan özgün ve incelikli bir kültür ortaya koymuştur. 3.bin yılın ikinci yarısında Erken Tunç III (M.Ö.2500-2000)’de bölgede yerel kültüre dayanan ve Anadolu’nun kentleşme geleneğine uygun bir yerleşme düzeninin yanı sıra surlarla çevrili kentlerin inşa edilmesine yol açan yeni bir süreç başlamıştır. Arslantepe’deki bu yerleşme Erken Tunç II’nin teraslar üstündeki geniş odalı büyük evlerini kullanmayı sürdürmüş ancak tepenin yamacından aşağıya doğru gelişmiştir.
M.Ö.2000 yılında Arslantepe, Fırat Nehri’ne doğru genişleyen Hitit İmparatorluğu’nun Melidia-Meliddu adıyla şehri olarak kullanılmıştır. Bu yerleşim tepenin kuzey-doğu yamacına açılan şehir kapısı ve avlusuyla Orta Anadolu Hitit kentlerine benzeyen, etrafı toprak surla çevrili bir Geç Hitit şehri olarak kullanılmıştır.
M.Ö. 5.binden -M.Ö.712 tarihindeki Asur istilasına kadar yerleşim yeri olarak varlığını sürdüren Arslantepe daha sonra bir süreliğine terk edilmiş, M.S. 5-6.yy’lar arasında ise Roma Dönemi köyü olarak kullanılmış ve daha sonra Bizans Nekropolü (mezarlık) olarak yerleşimini tamamlamıştır. Kazılara Geç Uruk dönemi Sarayı ile Geç Hitit Sarayı alanında devam edilmektedir.
Arslantepe’deki kazılara İtalyan Kazı Heyeti tarafından devam edilmekte olup 2011 yılında açık hava müzesine dönüştürülüp ziyarete açılmıştır. Buluntular Malatya Müzesi’nde sergilenmektedir.
Nasıl Gidilir : Malatya şehir merkezine yaklaşık 7 km uzaklıkta bulunan höyük alanı Malatya İli Merkez Battalgazi İlçesi Orduzu mahallesi sınırları içerisinde yer almaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.
YENİ CAMİİ
Malatya şehir merkezinde yer alan cami, 1843 yılında ulemadan Hocazade Hacı Yusuf tarafından yaptırılmıştır. 2 Mart 1893 tarihinde yaşanan ve Malatyalıların “Büyük Zelzele” dediği depremde hasar görmüş ve yıkılmıştır. O camiden günümüze ancak şerefesine kadar sağlam kalan minaresi gelebilmiştir. Yıkılan caminin yerine bugünkü cami yaptırılmıştır.
Malatya halkı, 2. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar şehir merkezi olarak kullanılan bugünün Eski Malatya’sından Aspuzu’ya (bugünkü Malatya) göç edince büyük bir camiye ihtiyaç duyulmuş ve 1843 yılında Hocazade Hacı Yusuf tarafından yeni şehrin merkezine bir cami yaptırılmıştır. 2 Mart 1893 yılında yaşanan, Malatyalıların “Büyük Zelzele” dediği deprem yüzlerce insanın ölümüne yol açarken, çok sayıda binayı yerle bir etmiştir. Bu depremin yanı sıra 2 yıl sonra yaşanan yangın felaketi caminin yıkılmasına sebep olmuştur.
20. yüzyılın başlarında aynı yerde caminin tekrar inşasına başlanmış, devrin padişahlarından II. Abdülhamit’in desteğiyle tamamlanıp 1912 yılında hizmete açılmıştır. I. Dünya Savaşının çıkmasıyla ara verilen son cemaat yerinin üzerindeki küçük kubbeler ile iki adet ince minare Cumhuriyet’in ilk yıllarından kalmadır.
Cami tamamen muntazam sıralı silme taşlarla yapılmıştır. Harimin dört fil ayağı üzerine merkezinin büyük bir kubbe ile örtülü olması klasik Osmanlı mimarisine uygundur. Kubbenin ağırlığı beşik tonoz ve küçük kubbeler ile yan duvarlara aktarılmıştır. Merkezî kubbe ve küçük kubbelere mekânı aydınlatması amacıyla pencereler açılmıştır.
Mihrap dışarı doğru taşkın olarak yapılmıştır. Mihrabın yanında yer alan minber ceviz ağacından yapılmış olup oldukça süslü ve zariftir.
Son cemaat yeri sütunların taşıdığı beş kubbe ile örtülüdür. Üç girişi bulunan caminin asıl girişi kuzeyde yer almakta ve her iki tarafında da iki şerefeli zarif birer minare bulunmaktadır. İlk camiden kalan minare ise caminin hemen yanında doğu yönünde bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Yeni Cami 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ibadet ve ziyarete kapalıdır.
BATTALGAZİ ULU CAMİİ
Bir Selçuklu Mirası
Anadolu Selçuklu hükümdarı Alâeddin Keykubad döneminde, 1224 yılında yaptırılmıştır. Evkaf kayıtlarında ise caminin Keykavus b. Keyhüsrev zamanında (1211-1220) yapıldığı kayıtlıdır. Tuğladan yapılmış kısımlar ilk cami şeklini, taş olanlar ise daha sonra yapılan ilaveleri göstermektedir. Bu yapı dört eyvanlı plan denilen İran’daki Büyük Selçuklu cami geleneğinin Anadolu’daki tek örneğidir.
Tuğladan yapılmış kısımlar ilk cami şeklini, taş olanlar ise daha sonra yapılan ilaveleri göstermektedir. Bu yapı dört eyvanlı plan denilen İran’daki Büyük Selçuklu cami geleneğinin Anadolu’daki tek örneğidir. Mihrap önü kubbesine bitişik olup, ortasında bahçesi ve havuzu ile iç avlu planının esasını meydana getirmektedir. Ancak sonradan yapılan düzenlemelerle başlangıçtaki bahçe ve havuz işlevini yitirip, caminin dışındaki geniş alana taşınmıştır. Cami, firuze ve patlıcan moru renginde zikzak biçimli çini mozaikler, geometrik yıldız ve geçmeler ile süslenmiştir. Ayrıca kubbenin içine firuze mozaik çinilerden dekoratif kufi yazıyla Mühr-ü Süleyman motifi şeklinde “Muhammed” ismi işlenmiştir, bilhassa mihrabın hemen önünde yükselen kubbe ile avlusunda bulunan çini süslemeler de kendine has özgünlüğüyle hayranlık uyandırmaktadır.
Kitabesine göre mimarı Malatyalı Ebubekir oğlu Yakup, hattatı Ketebe Yakup oğlu Ahmed’dir. Kapı kemerinin üstündeki kitabede Kur’an ayetleri sonunda, 672 (1273 -1274) yılında caminin tamirinin emredildiği, ustanın da Üstad Hüsrev olduğu yazılıdır. Caminin orijinal ahşap minberinin üzerinde 21 kitabe yer almakta olup bu minber Ankara Etnografya Müzesinde sergilenmektedir. Günümüzde bulunan minber ise Malatya Söğütlü Camiden getirilmiştir ayrıca yapının 1900-1902’de yapılmış olan bir mihrabı daha bulunmaktadır.
Yerli ve yabancı turistlerin Battalgazi’deki en önemli ziyaret durağı olan bu muhteşem Selçuklu mirası ibadet edenlere de manevi bir haz yaşatmaktadır.
Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya denilen bölgede yer alan Ulu Cami, şehir merkezine yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.
Not: Ulu Cami 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ibadet ve ziyarete kapalıdır.
KERVANSARAY
İpek Yolu Üzerinde Son Osmanlı İmzası
Battalgazi ilçesi Alacakapı mahallesinde bulunan kervansaray, 1637 tarihlidir. Padişah IV. Murat’ın silahtarı Bosnalı Mustafa paşa tarafından, Halep Mimarbaşı Üstat Mehmet oğlu Üstat Ebubekir’e yaptırılmıştır. 68x76 metrelik dikdörtgen bir alan üzerine, açık avlu ve kapalı hol olarak inşa edilmiştir. Yontma taştan örülen ve kemerli olan giriş kapısının avluya bakan kısmında sağlı sollu birer oda bulunur. Bu kapının sağında duvar içerisinden merdivenle çıkılan ve mescit olduğu sanılan bölüme varılır. Holün avluya bakan yüzünde ve girişin her iki yakasında üstleri tonozla örtülü altışar oda sıralanır. Asıl kapalı kısmın üstü ise, sade ayaklar üzerine basmakta olan üç sıra tonozla örtülmüştür. Hanın, bir tanesi iç han giriş kapısının üzerinde, diğeri avlu giriş kapısının üzerinde olmak üzere iki kitabesi mevcuttur. Bir çizgi üzerinde sıralanmış dükkânların, külliye halinde yer aldığı bir yapıdır.
Batıdan gelerek Kayseri ve Sivas üzerinden Malatya’ya ve buradan da Diyarbakır üzerinden Doğu-Güneydoğu Anadolu ve Irak’a giden yani ipek yolunu kapsayan ticari yollar üzerinde bulunan bu kervansaray, o dönemlerde şehrin ticari yoğunluğunu göstermesi açısından önem taşır. Ticari olduğu kadar askerî fonksiyonu da bulunan han, oldukça sağlam bir temel üzerine kurulmuştur. 2007-2010 yılları arası yapılan restorasyonda kervansarayın ön yüzünü çevreleyen dükkânlar kaldırılmış; mescit bölümü, revaklar, havuz bölümü ve duvarlar restore edilmiştir. Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı günümüzde, çocuklara verilen resim, ebru, çini, seramik, tezhip, minyatür, hüsnü hat, bağlama, keman, piyano ve ney eğitimi gibi faaliyetler için kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra Kervansaray’ın içinde ve oldukça geniş olan olan avlusunda birtakım kültürel ve sanatsal aktivitelerle birlikte resmi etkinlikler de gerçekleştirilmektedir. Bu ihtişamlı yapı Malatya’nın ve Battalgazi ilçesinin sosyo-kültürel yaşantısında önemli bir merkez haline gelmiş olup, haftanın her günü, 09.00-17.00 saatleri arası da ziyaretçilere açıktır.
Günümüzde sosyal ve kültürel etkinlikler için kullanılmaktadır. 2005 yılından beri Uluslararası Kervansaray Buluşması Melita’dan Battalgazi’ye Tarih-Arkeoloji-Kültür ve Sanat Günleri etkinlikleri burada yapılmaktadır. Bu kapsamda Sanat Çalıştayları, Seminer, Panel, Konferans, Konser, Folklor Gösterileri, Defileler, Sergi, Work Shop çalışmaları, Resim, Geleneksel El Sanatları (Hat, Ebru, Ahşap Oymacılığı, Cam İşleme Sanatı, Takı Tasarım, Seramik) ve Sportif Etkinlikler yoğun halkın katılımı ile gerçekleştirilmektedir.
Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya denilen bölgede yer alan Kervansaray, şehir merkezine yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.
Not: Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle avlu bölgesi hariç ziyarete kapalıdır.
ESKİ MALATYA ŞEHİR SURLARI
Roma’nın Malatya’daki İhtişamlı Kalesi
Battalgazi ilçe merkezinde bulunmaktadır. Roma İmparatoru Titus (79-81) zamanında Lejyon Karargâhının (XII. Lejyon) yapımı ile başlayan sur inşaatı, Traianus (98-117) tarafından genişletilerek devam ettirilmiştir. I.Constantinos (363), saltanatı döneminde surların yapımını hızlandırmış; Justinianos (Jüstinyen) zamanında (527-565) ise surlar en son şeklini almıştır. Beşgen bir plan üzerine kurulmuş olan surların sonradan yapılan tamirlerde zarar gören kısımları kesme taşlarla takviye edilmiştir. Battalgazi şehir surlarının, Alacakapı, Sıptırızkapı, Müşakkapı ve Pazarkapı gibi kent tarihinde önemli olaylara şahitlik etmiş olan toplam 11 kapısı bulunmaktadır. Bu kapıların 5’i doğuda, 1’i kuzeyde, 1’i batıda, 4’ü de güneyde bulunmaktadır.
Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde şehir surlarının doğu ve güney cephelerinde 24 adet, kuzey ve batı cephelerinde ise 23 adet kule ve burç bulunduğunu ifade etmektedir. Seyahatname’de, Halife Harun Reşid’in çok para harcayarak surları yeniden yaptırdığı bilgisi de verilmektedir. Doğanşehir’deki Zibatra Kalesi’nin Harun Reşid tarafından yaptırılmış olması, Evliya Çelebi’nin bu yazdıklarını doğrular niteliktedir. Evliya Çelebi, surların uzunluğunun 5100 adım olduğunu bildirmektedir.
Nasıl Gidilir: Battalgazi ilçesine bağlı Eskimalatya merkezinde yer alan surlar, Malatya şehir merkezine de yaklaşık 10 km lik bir mesafede bulunmaktadır. Şehir merkezi çevre yolu üzerinden toplu taşıma araçlarıyla kolaylıkla ulaşım sağlanmaktadır.
LEVENT VADİSİ
65 Milyon Yıllık Jeolojik Evrim
Yaklaşık olarak 65 milyon yıl önceye dayanan ve jeolojik deformasyonlar sonucu meydana gelen bu doğa harikası oluşum, bünyesinde barındırdığı jeolojik özelliklerle birlikte dünyadaki ilginç doğal alanlar arasında gösterilen ve neolitik çağdan kalma kalıntıların da bulunduğu 28 kilometre uzunlukta bir alana sahiptir. Vadi son derece ilginç jeolojik oluşumlar, uçurumlar ve duvar kısımlarında kaya kabartmalarının hakim olduğu yüzlerce mağarayı da içerisinde barındırıyor.
Vadinin görünürlüğünü artırmak ve bu doğa harikasını turizm açısından bir cazibe merkezine dönüştürmek amacıyla, vadide 28 km. boyunca uzayan kayalıkların en merkezi noktasına, Malatya Valiliği Koruma Uygulama Denetim Bürosu (KUDEB) tarafından seyir terası yaptırılmıştır. Seyir terası projesi, nitelikleri bakımından Türkiye’de ilk kez uygulanan bir projedir. Düz bir kaya bloğunun üzerine inşa edilen seyir terası 104 m yüksekliğinde olup gözlem terasının 8,5 m mesafesi boşluğa uzanan, çelik konstrüksiyon ve cam ile inşa edilmiş farklı bir projedir. 2012 yılının ağustos ayında hizmete giren seyir terası, yerli ve yabancı birçok ziyaretçinin ilgi odağı haline gelmiştir.
Seyir terası, Jeolojisi ve kültürel varlıkları ile Anadolu’nun en önemli jeoarkeolojik merkezi konumundaki Levent Vadisi’nin tanıtılmasında önemli bir rol üstlenmiştir. Doğa yürüyüşü, paraşüt, kaya tırmanışı, kampçılık ve izcilik gibi spor ve alternatif turizm faaliyetlerinin yeni rotası olma yolundaki Levent Vadisi sonbahar ve yaz aylarında tabloları aratmayan manzaralara kapı açıp, ziyaretçiler için eşsiz bir manzarada dinlenme imkânı sunarken, fotoğraf meraklıları için de vazgeçilmez yerlerden biri. Ayrıca yurt içinden ve yurt dışından çok sayıda fotoğraf sanatçısı vadiye gelerek kamp yapmaktadır.
Nasıl Gidilir: Vadi, Malatya İli Akçadağ ilçesi, Levent beldesi sınırları içerisinde yer almakta D-300 karayolu üzerinde olup, Malatya şehir merkezine yaklaşık 45 kilometre uzaklıktadır.
SULTANSUYU HARASI
Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Soylu Atlar Diyarı
Dünyaca ünlü Arap atlarının yetiştirildiği yanı başından Sultansuyu Çayının geçtiği bölgede, 1865 yılında Osmanlı ordusunun binek at, keçe ve yapağı ihtiyacını karşılamak üzere Sultansuyu Çiftlikatu Hümayun adıyla kurulmuştur. Çiftlikte at yetiştiriciliğiyle yetinilmemiş, tarım ve hayvancılık faaliyetlerine de yer verilmiştir. Bu harayı kurmadaki amaç Doğu ve Orta Anadolu vilayetlerinin at ıslahını sağlamak, çöl şartlarına uyumlu Arap atları yetiştirmek ve aynı zamanda ordunun ihtiyacı olan hafif süvari bineği yetiştirmektir.
1984 yılından beri TİGEM (Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü) bünyesinde faaliyet gösteren Sultansuyu Harasında at yarışlarında yüksek başarı gösteren safkan Arap atları yetiştirilmektedir. Buna ek olarak, 27 bin dekarın üzerindeki arazisinde bitki ve meyve üretimiyle birlikte arıcılık ve sığırcılık faaliyeti de yapılmaktadır.
Ayrıca son yıllarda yapılan düzenlemeyle hara içerisinde Sultansuyu Binicilik ve Hipoterapi Merkezi kurularak halkın ziyaretine açılmıştır. Burayı ziyaret eden engelli çocuklar isteklerine bağlı olarak, uzman nezaretinde Midilli veya Arap atına bindirilip gezdirilmekte; böylece kendilerine bir tür rehabilitasyon hizmeti verilmektedir.
Nasıl Gidilir: Malatya’nın 27 kilometre batısında D-300 karayolu üzerinde, Akçadağ ilçesi sınırları içerisindedir, adını aldığı Sultansuyu Çayı’nın geçtiği vadi çevresinde bulunmaktadır.
ŞİRE (KAYISI) PAZARI
Kayısı Adına Herşey
Malatya’ya gelen yerli ve yabancı turistlerin alışveriş deyince akla gelen ilk yer Şire Pazarı’dır. Kendine özgü tat ve aroması, sarı ve turuncu güzel rengi, kadifemsi meyve etiyle her yaştan tüketicisi olan bir meyvedir kayısı. Yaş ve kuru olarak üretilen kayısının reçeli, pestili, nektarı, pekmezi ve tatlısı başta olmak üzere birçok tüketim şekli bulunmaktadır. Kayısı yaklaşık 60 ülkede yetiştirilir ama Malatya dünya kayısısının başkentidir; yeryüzünün en lezzetli kayısılarının yurdudur.
Türkiye yaş kayısı üretiminin yaklaşık % 50’si, kuru kayısı üretiminin ise % 85-90’ı Malatya’da yapılmaktadır. Her yıl 100 bin ton kuru kayısı ihracatından 400 milyon dolar civarında gelir elde edilen kayısı, başta Malatya çiftçisi olmak üzere şehrin ekonomisinde çok bir yere sahiptir. Her ne kadar şire sözcüğünün anlamı “üzüm ve öteki meyvelerin suyu” veya “üzüm suyu ve nişasta kaynatılarak yapılan kuru tatlıların genel adı” olsa da Malatya’da kayısının satıldığı yer Şire Pazarı olarak anılmaktadır.
Kayısı, hasat zamanları yaş olarak tüketilse de, çoğunlukla kurutulup paketleniyor ve öylece satışa sunuluyor. Şire Pazarı’ndaki dükkânlarda kuru kayısının yanı sıra kayısıdan yapılmış lokum, sucuk, kayısı döneri, reçel vb. ürünler satılmaktadır. Ayrıca bu pazarda kayısı çekirdeği, badem, pekmez, Hekimhan cevizi, siyah üzüm ve bal ile çeşitli kuru ürünler bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Malatya’ya gelen misafirlerin alışveriş için uğrak yerlerinden biri olan Şire(Kayısı) Pazarı tamamen yıkılmıştır. Yeniden eski günlerine dönebilmesi için devletimizin imkanları seferber edilmiştir.
Malatya Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde her yıl Temmuz ayında Kayısı Festivali yapılmaktadır. Bu festival Malatya’nın tanıtımında önemli bir rol üstlenmektedir.
BAKIRCILAR ÇARŞISI
Şehrin Nostalji Durağı
Şire Pazarı ile yan yana diyebileceğimiz ve hediyelik alışverişte akla gelen bir diğer yer ise Bakırcılar Çarşısı’dır. Yakın geçmişte evlerde kullanılan eşyaların yapıldığı Bakırcılar Çarşısı günümüzde hediyelik eşya yapımına yönelmiştir. Çarşıda kazan, sitil, sini, tas, sehen (tabak), ibrik ve lamba imal edilerek satılmaktadır Bakırcılar çarşısı, alışveriş merkezi olmasının yanı sıra otantik havası ve nostaljiyi de aynı anda yaşatması bakımından ziyaretçilerin uğrak yerlerindendir.
Not: 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle Malatya’ya gelen misafirlerin alışveriş için uğrak yerlerinden biri olan Bakırcılar Çarşısı tamamen yıkılmıştır. Yeniden eski günlerine dönebilmesi için devletimizin imkanları seferber edilmiştir.
MALATYA ARKEOLOJİ MÜZESİ
Malatya ve çevresinde yapılan bilimsel kazılar ve çalışmalar sonucu ortaya çıkan eserlerin sergilendiği arkeoloji müzesi Kernek semtinde bulunmaktadır. Müzede sergilenen eserlerin büyük çoğunluğunu Arslantepe buluntuları oluşturur. Bugüne kadar bulunmuş dünyanın eski kılıçları ile mızrak uçları, mühür baskılar, çanak-çömlekler, Geç Hitit saray duvarını süsleyen taş kabartmalar ve diğer eserler Arslantepe vitrinlerini süsler.
Antik çağlarda en eski ve ileri medeni¬yetlerin var olduğu Mezopotamya ile İç Anadolu arasında yer alan; tarih öncesi dönemden başlayarak önemli kervan yolları üzerinde bulunan Malatya, su kaynakları, verimli toprakları ve doğal zenginlikleri ile tarih boyunca hep ilgi çekmiştir. Günümüze kadar eksilmeden süren bu ilgi, Malatya’nın zengin tarihsel dokusunun oluşmasını sağlamıştır.
Arslantepe Höyük ve Gelinciktepe’de 1931-1937 yılları arasında yapılan kazılarda önemli arkeolojik eserlerin gün yüzüne çıkarılması, Malatya’da müzeciliğin gelişiminin başlangıcı olmuştur. 1969 yılında İnönü Parkı’ndaki geçici binasında hizmete açılan Malatya Arkeoloji Müzesi, 1979 yılında Kernek Meydanı’ndaki bugünkü binasında zengin koleksiyonunu sergilemeye başlamıştır.
Kum ocakları ve konglomeralarda (kum kayaları) ele geçen fosiller; ilde bulunan höyüklerdeki ilmi kazılar sonucu ortaya çıkarılan Paleolitik Çağ, Neolitik Çağ, Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı, Hitit, Urartu, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı dönemi medeniyetlerine ait eserler, Malatya Arkeoloji Müzesi’nin zengin koleksiyonunu oluşturmaktadır. Koleksiyona dâhil nadide eserlerden bazıları şunlardır:
• Neolitik Heykelcikler
MÖ 8000 yılına tarihlenen; kireç taşından yapılmış ilk heykel örneklerindendir. 1985 yılında yapılan kurtarma kazıları sırasında, İzollu bölgesi Cafer Höyük'te gün ışığına çıkarılmışlardır. Anadolu neolitik yerleşim birimleri ile çağdaş olan Cafer Höyük’te, bu ilk heykel örneklerinin yanı sıra, tarıma geçiş ve toprağı ilk işleme kültürünün gelişmesinde kullanılan malzemeler de (obsidyen bıçak, orak, ok ucu, keski ve delgiler) çıkarılmış olup müzede sergilenmektedir.
• Kılıç ve Mızrak Uçları
Arslantepe Höyük’ün Eski Tunç Devri’ne (MÖ 3200-3000) ait olan birinci tabakasında toplu olarak bulunan bu eserler, bronzdan yapılmış olup arsenik alaşımlı ve bazılarının gümüş kakmalı olmalarıyla ilgi çekmektedir. Devrine göre formları, kakmaları ve arsenik alaşımlı olmaları, bu eserlere arkeoloji literatüründe ünik bir yer sağlamaktadır.
• İnsan Mezarı
Arslantepe Höyük'te Geç Kalkolitik Çağ katında bulunan bu mezar, MÖ 4000 yıllarına tarihlenmektedir. Anadolu'da ölü gömme adetlerinin ünik bir örneği olan mezar, süs eşyalarıyla beraber defnedilen genç bir kadına ait olup orijinalliği bozulmadan müzede sergilenmektedir. Mezarda bulunan ceset, çocuğun ana rahminde durduğu şekilde defnedilmiştir. Bu mezarın yanı sıra ölü gömme adetlerini gösteren küp mezarlar da müzede sergilenmektedir.
• Mühür Baskılar (Bulle)
Arslantepe Höyük'te Eski Tunç Çağı’na (MÖ 3200-3000) ait kültür katındaki saray kalıntısında küçük bir mekânda topluca bulunan mühür baskıları, Arslantepe'nin o devirde büyük bir ticaret merkezi olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Değirmentepe Höyük kazılarında ortaya çıkarılan, mühür ve mühür baskıları da aynı özellikleriyle dikkati çekerler.
• Dana Başı (Ritan)
Geç Hitit Çağı’nın (MÖ 1200-700) bir eseri olan ritan, tanrılara içki sunmak için kullanılmıştır. Ağız, burun ve gözlerde büyük bir canlılık görülmektedir. Bu nadide eserlerin yanı sıra müzede bulunan diğer eserler de geçmişin kültür hazineleri olarak günümüze ışık tutmaktadır.
Karakaya Baraj gölü suları basmadan yapılan kurtarma kazılarında elde edilen eserler Cafer, Değirmentepe, İmamoğlu, Köşgerbaba ve Pirot höyük vitrinlerinde yer almaktadır. Ayrıca Yenice/Maşattepe tümülüsünden elde edilen cam eserler, altın ağız bandı, küpe, yüzük, ayna, süs iğnesi, içerisinde tortulaşmış zeytinden oluşmuş zeytinyağının olduğu bir kap; Urartulara ait kemer, bilezik, halhal gibi takılar, mühürler, tıp aletleri ile İzolli kaya anıtının kopyası; Grek, Roma, Bizans, Emevi, Abbasi, Selçuklu, beylikler ve Osmanlı döneminden kalan sikkeler görülebilmektedir.
Doğanşehir Günedoğru köyünde çıkarılıp müzeye getirilmiş Otlayan Karaca Taban Mozaiği ile bahçede teşhir edilen değişik dönemlere ait mezar anıtları bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Malatya Arkeoloji Müzesi 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
BEŞKONAKLAR
Saray Mahallesi Sinema Caddesi üzerinde bulunan bu konaklar, geleneksel Malatya konaklarının yapım özelliklerini taşırlar. Sivil mimarinin güzel örneklerinden olup 1900'lü yılların başlarında inşa edilmişlerdir. Yan yana beş konaktan oluşan bu binalar sokağa cepheli iki katlı evlerdir. Dış cephede ana yapı malzemesi olarak kerpiç kullanılmış, duvarları bağlayan hatıllar, iç doğramaları, döşemeleri, tavanları, pencereleri, kapıları, yüklükleri, merdivenleri ve sekileri ise ahşaptan yapılmıştır. Demir ise sadece kapılarda, pencerelerde ve kapı üstü havalandırmada parmaklık olarak kullanılmıştır.
Ana giriş kapıları çift kanatlı olup üzerinde rüzgârlık veya aydınlık olarak nitelenen ve çoğunlukla oval yapıda pencereler bulunmaktadır. Pencere hizasından sokağa doğru çıkıntı biçiminde kafesli cumba bölümü bulunur. Geniş sokak kapısından selamlık adı verilen bölüme girilir. Bu bölüm, evin misafir odasıdır ve diğer odalara göre daha büyüktür. Evlerin avlularındaki zemin kat taşlık olup, genelde yassı plaka halinde taşlar yan yana dizilerek yapılmıştır. Zemin kat odaları ambar, kiler ve tandır olarak kullanıldığından pencereleri küçük olarak yapılmıştır. Arka bahçelerinde başta kayısı olmak üzere, çeşitli meyve ağaçları bulunmaktadır. Evlerin üst katındaki yatak odalarında çift kanatlı ahşap kapaklı dolaplar bulunur. Burada dikdörtgen planlı kış damı adı verilen ve genellikle kışın kullanılan oturma odası bulunur. Odanın karşısında nimseki denilen bir bölüm vardır. Bu bölüm oda seviyesinden daha yüksekte olup, buradaki sekinin üzeri de halı ve minderlerle kaplanmıştır. Yenileme çalışmaları 2006'da başlatılıp 2009 yılında tamamlanan Beşkonaklar, çeşitli sanat ve kültür hizmetleri için kullanıma açılmıştır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Beşkonaklar 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
ATATÜRK ANI EVİ VE ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Malatya İli, Battalgazi İlçesi, Küçük Hüseyinbey Mahallesi, Atatürk Caddesi, No:73’te yer almaktadır. 14.08.1926 tarihinde dönemin Valisi Nevzat TANDOĞAN tarafından Türk Ocağı binası olarak temeli atılmıştır. Ulusal mimarlık akımının etkileriyle yapılan bina kesme taştan yapılmış kare planlıdır. Anıtsal giriş kapısından salona ve yan odalara geçilen yapının açılış konuşmasını Vali Nazmi TOKER yapmıştır.
31.08.1928'de Türk Ocağı olarak hizmet verecek binanın durumunu Mustafa Kemal Atatürk’e ve İsmet İnönü’ye telgraf ile bildirmiştir. Mustafa Kemal ve İsmet İnönü’den memnuniyet ve başarı dileklerini ileten telgraflar almıştır.
13 Şubat 1931’de Malatya’ya gelen Atatürk, istasyonda hazırlanan karşılama töreninden sonra öğrencileri selamlamış, ilgililerden bilgi almıştır. Bilgi aldığı kişilerden birisi o zamanlar Malatya Lisesi müdürü olan Vasfi Mahir Kocatürk’tür. Malatyalılarla bir müddet yeni açılmış yolda yürüdükten sonra Türk Ocağı binasına gelmiştir. Burada parti mensuplarını ve halktan temsilcileri kabul etmiş, Malatya’nın genel durumu ve özellikle iktisadi durumu hakkında bilgiler almıştır. Binanın iki odası Atatürk için hazırlanmıştır.
14 Kasım 1937'de 11.00’da Yazıhan istasyonuna gelen tren, saat 13.00’da Malatya’ya ulaşmış ve Atatürk önce Mensucat Fabrikası ve Devlet Hastanesi inşaatının teftiş etmiş, şehirde bir gezinti yaptıktan sonra Halkevine gitmiştir, yarım saat kadar görüşmeler yapmıştır. Görüşmeleri tamamlayan Atatürk, aynı gün Malatya’dan Diyarbakır'a uğurlanmıştır.
Türk Ocaklarının 10.04.1931’de kapatılmasıyla 1951 yılına kadar Cumhuriyet Halk Fırkası il merkezi ve Halk Evi olarak kullanılmıştır. Malatya Halk Evi 19 Şubat 1932'de ilk açılan halk evlerinden birisi olmuştur. 1934'te Fırat Spor Kulübü, Halk Evi'nin spor şubesi olarak faaliyete başlamıştır.
1951’de Halkevlerinin kapatılmasıyla 1952 yılında hazineye devredilen bina bir süre Milli Eğitim Bakanlığı'na tahsis edilmiş ve 1953 sonrası Malatya Lisesi ek binası olarak kullanılmıştır, daha sonra Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü'ne verilerek Halk Eğitim Merkezi olarak halka yönelik hizmetler vermeye başlamıştır.
Kültür Bakanlığı, Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Kurulu Başkanlığının 09.07.1976 tarih ve A-101 sayılı kararı ile bina, korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescillenmiştir.
Atatürk'ün doğumunun 100. yılında DSİ tarafından restorasyonu yapılmıştır. 1981 yılında Atatürk Evi ismi altında oluşturulan Atatürk odası ile bir nevi müze olarak ziyarete açılmıştır. Cumhuriyet Döneminin Malatya'ya bahşettiği abidevi binalardan birisi olan Atatürk Evi, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun verdiği karar doğrultusunda daha önce Malatya Valiliği ve 2. Ordu Komutanlığı tarafından kısmi iç restorasyon geçirmiştir. Malatya Valiliği, İl Özel İdaresi ve Malatya Belediyesi'nin yeni restorasyon projesi 2008 yılı sonlarında başlayıp 2009 Mart ayında tamamlanmış bina ve iç dekorasyon için binanın bütün kullanım alanları müze olarak tasarlanmıştır. İl Özel İdaresi bünyesinde hizmet veren bina, Büyükşehir statüsüne alınan illerde İl Özel İdarelerinin kapatılmasıyla 30.03.2014 tarihinden itibaren Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Malatya Müze Müdürlüğüne tahsis edilmiştir.
Bakanlığımız, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünün makam olurlarıyla Atatürk Anı Evi ve Etnografya Müzesi olarak işlevlendirilen Müzenin içerisinde, Atatürk’ün Malatya’yı ziyaretinde oturduğu oda, kitaplık, kılıç ve tüfeklerin sergilendiği oda, çekilen fotoğrafların sergilendiği oda ve Atatürk ve Kurtuluş Savaşı temalı halıların sergilendiği mekanlar bulunmaktadır.
Nasıl Gidilir: Malatya merkezde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Atatürk Anı Evi ve Etnoğrafya Müzesi 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
SOMUNCU BABA
Malatya, yerli turizm açısından daha çok dini turizm içerikli bir seyir takip etti. 1990’lı yıllarda Darende Somuncu Baba çevresinde yapılan çevre ve altyapı düzenlemeleriyle yerli turist içerikli dini turizmde patlama yaşandı.
Darende ilçesinin Zaviye Mahallesi’nde bulunan Somuncu Baba Türbesi, Somuncu Baba Camii ve Balıklı Göl ile bir arada bulunur. Türbede yapım tarihine ait bilgi bulunmamakla birlikte caminin minaresi 1686 tarihlidir. Caminin ortasında türbe bulunmakta ve onun içerisinde de Cumhuriyet devri ahşap işçiliği ile yapılmış bir sanduka yer almaktadır. Türbeyi içinde muhafaza eden Şeyh Hamit-i Veli Zaviyesine ait olan caminin yanına ilave olarak bugünkü taş ve ahşap malzemeden inşa edilen cami yapılmıştır. Caminin güney yönünde dikdörtgen bir oda vardır. Bugün kütüphane olarak kullanılmaktadır. Türbe içinde taş mimarili kabirler bulunmaktadır. Ayrıca caminin bodrum katında, Somuncu Baba Müzesi bulunmaktadır.
Halen Somuncu Baba ve çevresi ile Darende, Günpınar Şelalesi ve diğer mekânları her yıl yüz binlerce kişi ziyaret etmektedir.
Nasıl Gidilir: Malatya’ya yaklaşık 110 km mesafededir. Ankara yolu istikametinde olup D-300 karayolu üzerinden ulaşılabilmektedir.
TOHMA ÇAYI KANYONU
Darende Somuncu Baba Camii ile Taş Köprü arasında kalmaktadır. Tohma Çayı’nın her iki yamacı dik kayalıklar ve sarp bir vadi biçimindedir. Kayalıklar üzerindeki doğal oyuklar ve mağara şeklindeki kısımlar dikkati çekmektedir. Ayrıca bu kayaların yamaç kısmında, kayalar oyularak Somuncu Baba Camii’ne kanal ile su getirilmiştir. Kısmen yıkılmış vaziyette olan bu kanalın bazı kısımları beton yapı malzemeleriyle onarılmıştır. Alanda rafting, trekking, foto safari ve tırmanış gibi etkinlikler yapılmaktadır. Ancak son zamanlarda suyun azalması nedeniyle rafting yapılamamaktadır. Sekiz kilometre uzunluğundaki kanyon, orta zorlukta rahat bir parkur olup, gidiş-geliş yaklaşık bir saat sürer.
Somuncu Baba otoparkından kanyona 10 dakikada ulaşılabilir.
Nasıl Gidilir: Malatya’ya yaklaşık 110 km mesafededir. Ankara yolu istikametinde olup D-300 karayolu üzerinden ulaşılabilmektedir.
GÜNPINAR ŞELALESİ
Eşsiz Doğaya Eşlik Eden Şelale
Şelale Darende İlçesi Günpınar Köyündeki Günpınar Vadisinde bulunmaktadır. 2 km uzunluğundaki vadide birçok mini şelale ile gölet ve mağaraların bulunduğu bir kanyon mevcuttur. Vadi doğa yürüyüşü için uygun bir parkur alanı olup fotoğraf çekmeye imkân sunmaktadır.
Metrelerce yükseklikten 3 boğum halinde dökülen suyun oluşturduğu Günpınar şelalesi eşsiz manzarası, buz gibi kaynak suları ve serin havası ile ziyaretçilerini büyülüyor.
Şelale, el değmemiş doğası, kanyonu ve bitki örtüsüyle misafirlerini ağırlıyor. Doğa tutkunlarının yanı sıra fotoğraf meraklılarını da cezbeden tabiat parkı, yeşilin ve mavinin her tonunu bünyesinde barındıran manzarasıyla adeta doğal bir stüdyo imkânı da sağlamaktadır.
Şelalenin çevresinde yeme-içme tesisleri de bulunmaktadır. Ayrıca suyun kaynağına doğru 1,5 kilometre kadar yürüyüş imkânı vardır.
Nasıl Gidilir: Ülkemizin birkaç tabii şelalesinden birisi olan Günpınar Şelalesi Darende ilçe merkezine 8 km, Malatya - Kayseri D-300 karayoluna 5 km mesafededir. Darende'yi Kayseri yönünde 3 km geçince sola dönen asfalt yol sizi doğruca Günpınar Köyünden geçirerek şelaleye ulaştırır.
BEŞKONAKLAR ETNOĞRAFYA MÜZESİ
Kent merkezinde, tarihi Beşkonaklar’dan tahsis edilen iki konakta hizmet veren Malatya Etnografya Müzesi, içinde bulunduğu konak ve barındırdığı koleksiyonu ile ziyaretçilerini Malatya’nın tarihinde yapılan zevkli, zevkli olduğu kadar da öğretici bir zaman yolculuğuna çıkarmaktadır. Mahalli giyim örnekleri, erkek aksesuarları, para-saat keseleri, saatler, kadın aksesuarları, takılar, el işleri, mutfak araç ve gereçleri, silahlar, tarım araçları, dokuma araçları, ölçü-tartı araçları, aydınlatma araçları, mühürler, kilitler, kapı tokmakları, müzik aletleri gibi Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerine ait günlük kullanım araç ve gereçleri sergilenmektedir. Müze, pazartesi hariç her gün saat 08.00-17.00 saatleri arası ziyarete açıktır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Malatya Beşkonaklar Etnoğrafya Müzesi 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
ORDUZU ÇINAR AĞACI
Battalgazi’nin Çınarı olarak bilinen çınar ağacı Malatya’ya 7 kilometre uzaklıkta Orduzu Beldesi’nde Çarşıbaşı Mahallesi Çınarçeşme Mevkii’nde yer almaktadır. Ağacın gövde kalınlığı 7.20 metre olarak ölçülmüştür. Boyu yaklaşık 15 m olan yaşlı ağacın gerçek yaşı kesin olarak bilinmemekle birlikte, zamanla içi boşalan ağacın ana gövdeden iki dala ayrıldığı görülmüştür. Dalların gövde sürgününden büyümüş 8–10 metre boyunda yan dalları mevcuttur. Ağacın gövdesi iç kısımdan çürümüş ve büyük kovuklar oluşmuştur. Ağacın kök kısmı taş bir duvar örülerek sağlamlaştırılmıştır. Ağacın etrafında gözeler halinde su akmaktadır. Battalgazi Çınarı’nın bulunduğu alan çınar ağacı ve yanındaki pınardan oluşan bir ziyaret yeridir.
Rivayete göre 8.yüzyılda yaşadığına inanılan Battalgazi, hayvanlarını buraya sulamaya getirmiş; suladıktan sonra elindeki çınar çubuğunu suyun kenarına dikmiş ve o çubuktan da bugünkü çınar ağacı yetişmiştir.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezine 7 km mesafede olup toplu taşıma araçlarıyla ulaşım rahatlıkla sağlanmaktadır. Arslantepe’yi ziyaret eden misafirler aynı zamanda dinlenmek amacıyla Battalgazi Belediyesi’nin girişimleriyle yaptırılan tesiste mola vermekte ve anıt ağacını da ziyaret etmektedirler.
İSPENDERE İÇMELERİ
Suyunun, egzamadan, mantara, böbrek taşından, kireçlenmeye kadar birçok hastalığa iyi geldiğinin tespit edilmesinin ardından, bölgenin sağlık turizmine kazandırılması adına başlatılan çalışmalar tüm hızıyla sürüyor.
Geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulamaları alanında ülkemizin ve bölgemizin şifa merkezlerinden biri olma özelliği taşıyan İspendere İçmeleri, yeni bir cazibe merkezi haline gelmesi için bölge parkı niteliğinde rekreasyon alanları, piknik alanları tamamlanmış, turizm karşılama merkezi, misafirhane, bay-bayan yarı olimpik yüzme havuzu, kafeterya inşaatları hızlı bir şekilde devam etmektedir. İspendere İçmeleri burayı ziyaret eden ziyaretçilerin huzur içerisinde vakit geçirebilecekleri bir mekân olarak hizmete sunulmuştur.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezine 25 km mesafede olup D-300 karayolu üzerinde Elazığ istikametindedir.
TAŞHORON KİLİSESİ
Malatya merkez Çavuşoğlu Mahallesi’nde yer alan bu Ermeni kilisesi, dikdörtgen bir plan üzerinde kesme taşlarla, 19. Yüzyılın son çeyreğinde, inşa edilmiştir. Doğu Anadolu’daki tek kubbeli kiliselerin en önemli örneklerden birisidir. Yapı, dikdörtgen planda olup, kesme taşlarla inşa edilmiştir. Kiliseye, mermerle süslü bir kapıdan girilmektedir. Girişi batı kısmında yer alan yapının doğusunda bir apsis bulunup, bu apsisin sağında ve solunda merdivenlerle çıkılan karşılıklı dört küçük apsis daha yer almaktadır.
Kubbesi tuğladan yapılmış olup yer yer çökmüştür. Kubbe bezemesinde merkezden başlamak üzere burgu motifinin yanı sıra geniş bir çembere ekli sekiz adet demet yer almaktadır. Bunu takip eden sırada yine aynı sayıda kanatlı, uzun, saçlı, kısa kollu pileli elbisesi olan el ele tutuşmuş birbirine benzeyen ve cepheden tasvir edilen kadın figürleri (azizeler) bulunmaktadır. Azizelerin ayak hizasında aynı şekilde cepheden tasvir edilen erkek figürleri de yer almaktadır.
Nasıl Gidilir: Şehir merkezinde olup yürüme mesafesindedir.
Not: Taşhoron Kilisesi 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen deprem nedeniyle hasar almış olup tadilat çalışmaları nedeniyle ziyarete kapalıdır.
VENK MANASTIRI/ŞAPELİ
Malatya merkez ilçeye bağlı, Çamurlu köyü sınırları içerisinde bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerindeki kitabede “Aziz Kirkor’un kapısı 1670 yılının Mart ayının 18’inde, Simon Gabiskos eli ile yapıldı.” denilmektedir. İbadet edilen ana bina halen ayaktadır. 12,5 x 6,90 m ebadında dikdörtgen bir plana sahiptir. Giriş batı cephesindeki küçük kapıdan sağlanmakta, kapının tam karşısında apsis bulunmaktadır. Apsisin sağında ve solunda azizlerin mekânı yer almaktadır. Apsise iki basamakla çıkılmaktadır. Kapının üzerinde bulunan kitabeye göre, şapelin Kirkor Lusavoriç’e izafeten yapıldığı anlaşılmaktadır.
Nasıl Gidilir: D-300 karayolu üzerinde Elazığ istikametinde Malatya merkeze yaklaşık 10 km mesafede olup özel araçlarla ulaşım sağlanabilmektedir.
KANYONLAR
GİRMANA VADİSİ
Doğal güzellikleriyle saklı bir cenneti andıran Girmana Kanyonu Hekimhan ilçesine bağlı İpekyolu (Girmana) mahallesindedir. Rengârenk görüntüsüyle tabloları aratmayan kanyon, bünyesinde barındırdığı tarihi ve doğal güzellikleriyle ziyaretçilerine tabloları aratmayan bir manzara yaşatıyor.
Mesire alanları, yürüyüş yolları, doğa tutkunlarının yanı sıra fotoğraf meraklılarını da cezbeden kanyon, baharın bütün renklerini barındıran manzarasıyla adeta doğal stüdyo imkânı sağlıyor. Serin, temiz havası ve eşsiz doğa manzarasıyla yıl içerisinde birçok turisti ağırlayan Girmana Kanyonu coşkulu akan kuruçayıyla, renk cümbüşüne dönen tabiatıyla, ziyaretçilerine eşsiz bir güzellik sunuyor.
Doğal güzellikleriyle dikkat çeken Girmana Vadisi’nin turizme kazandırılması amacıyla Malatya Valiliği tarafından ‘Girmana Vadisi Çevre ve Rekreasyon Alanı’ projesi hazırlanmış ve resmi çalışmalara başlanmıştır.
Nasıl Gidilir: Malatya şehir merkezine 60, Hekimhan’a 20 kilometre mesafedeki Girmana Vadisi’ne, Yazıhan-Fethiye üzerinden gidilebilmektedir.
ARAPGİR KOZLUK ÇAYI KANYONU
Bu kanyon, Arapgir ilçesinin hudutlarında kalmaktadır. Kanyon-Vadi, Kozluk Çayı üzerinde bulunan Çiğnir Köprüsü’nden başlayıp, yine Arapgir-Kemaliye karayolunun yakınındaki eski köprü (Eski Kozluk Köprüsü) civarında bitmektedir. Toplam uzunluğu 17.847 metredir. Yer yer dik ve sarp kayalıkların yer aldığı kanyon-vadi çevresindeki alanlarda dağ keçisi ve diğer bazı yaban hayvanlarına rastlanmaktadır.
Nasıl Gidilir: Erzincan yolu üzerinde olup Malatya’ya yaklaşık olarak 140 kilometre mesafededir.